Ford marka araba yolda bir çukurdan diğerine girerken sarsılıyor, kızgın Afrika güneşi ışınlarını acımasızca yeryüzüne gönderiyordu. Yol denen şeyin bir yanında yükseklikleri değişen, renkleri uçuk yeşil-sarı ağaçlar ve çalılar kesintisiz uzanmaktaydı. İnsanı rehavete sürükleyen, tuhaf şekilde sakin bir manzaraydı. Uydulu sessizlikte birkaç kuş kanat çırptı. Bir yılan yoldan karşıya geçerken sürücünün onu ezme çabalarından kötülük dolu bir kolaylıkla sıyrılmıştı. Bir seferinde yerlilerden biri vakur ve dimdik çalıların arasında görünmüştü. Hemen arkasındaki karısının sırtına sıkıca bağladığı çocuğu ve birkaç parça ev eşyası vardı. Bunlardan biri olan tava başının üstünde kusursuz bir dengeyle duruyordu.
George Crozier bunları karısına gösterince, kadın cansıkıçı bir ilgisizlikle ona tek heceli cevaplar vermişti.