Alçıların çıkarılmasının zamanı artık gelmiş, doktor beni istedikleri şekilde çektirmeye başlamış, hemşireler bacaklarımı dikkatli bir şekilde hareket ettirmem için beni kandırmakta birbirleri ile adeta yarış ediyorlardı.
Bütün bu yapmacık hareketlerden tiksinmeye başlamıştım. O sırada yanıma gelen Marcus Kent, bir süre sayfiyede sakin bir hayat sürmemin benim için çok faydalı olacağını söyledi.
"Temiz hava, sakin bir yaşantı; sana tedavin için sağlık verebileceğim tek reçete bu" diyordu Marcus.
"Yemene, içmene bak, elinden geldiği kadar bitkisel bir hayat sürmeye çalış. Kız kardeşinin sana elinden geldiği kadar iyi bakacağından da eminim." Alacağınız cevabın sizi korkutacağını bildiğiniz için bazı soruların sorulamayacağı düşüncesi ile ona yeniden uçup uçamayacağımı sormadım.
Nitekim, hayatımın son beş ayı içinde, ömür boyunca yatalak kalıp kalmayacağımı da sormak cesaretini kendimde bulamamıştım.
Başhemşirenin riyakar edası ile beni teselliye kalkışması hiç de hoşuma gidecek değildi. Bu soruya karşılık alacağım cevabı biliyordum.