Bakire Lucia gözlerini araladı ve kendini bir sunağın üzerinde, yukarıdaki öfkeli bir tanrıçaya bakarken buldu. Her nasıl olduysa kız kardeşi Işıltılı Regin, Skathi'nin tapınağını bulmuş ve Lucia'yı buraya getirmişti.
Ateşi şiddetlenirken sayıklayarak, Bir sunaktan diğerine, diye düşündü. Çökmüş bedeninin içinde acı çalkalandı. Kırılmış kol ve bacakları... Hiç böyle bir ızdırabı hayal etmemişti.
"Kutsal mekânıma bunu teslim edip," dedi Büyük Kuzey'in Avcısı Skathi, Regin'e, "sunağıma hakaret mi ediyorsun? Gazabımı uyandırıyorsun, genç Valkyrie."
Daha on iki yaşmda olan, parlayan tenini Lucia'nın kanı kaplayan Regin, "Ne yapabilirsin ki? Kız kardeşime işkence mi edersin? Onu öldürür müsün? İlkinden zaten sağ çıktı ve İkincisine de senin yardımın olmazsa yenik düşecek," dedi.
"İkinizi de öldürebilirim."
Regin cevap olarak dudaklarını büzüp iyi bir tekme için Skathi'nin bacaklarını ölçüp biçiyormuş gibi baktı.
Lucia bilincini kaybetmemek için çabaladı, nefes almak için uğraştı. "Lütfen onu incitme... benim suçum, benim suçum..
Ama sözleri gümbürdeyen bir patlama tarafından bastırıldı. Bu kale sürekli gök gürültüsüyle sallanan Tanrıferyadı Dağı'nın yüksekliklerine oyulmuştu.
Skathi, Ragin'e, "Onu niye buraya getirdin?" diye sordu.
"Çünkü sen bunu yapanın hem komşususun hem de can düşmanı."
Tannça'nm gözlerinde bir ilgi mi alevlenmişti? "Çökmüş Cenabet mi?"
“Evet."