Vadideki Zambak’ın ilk yayımlanışında (1836) daha çok olumsuz bir biçimde karşılanması, bunun sonucu olarak da ilk elden “iki bin” satmak yerine topu topu “bin üç yüz” satması Balzac’ı büyük bir düş kırıklığına uğratır. Ama Balzac bir an bile başarısızlığın suçunu kendi üzerine almak istemez: Ona göre kimi kiliseye gitmiyor, diye yermiştir romanını, kimi gazete yönetmeninin kişisel kini yüzünden, kimi bir başka nedenle; ama, eleştirmelerin gerekçelerine verdikleri görünüş ne olursa olsun, bu nedenlerin hiçbiri yazınsal değildir. Olamaz da, çünkü Balzac yapıtını tasarladığı sıralarda da, yazdığı sıralarda da, bitirdikten sonra da en büyük romanlarından birini yarattığı kanısındadır. Bu konuda söyledikleri bir yana, öteki yapıtlarından çok daha uzun bir süre, çok daha büyük bir özenle çalışır Vadideki Zambak üzerinde. Vadideki Zambak’ı gerek konusu, gerek kahramanları, gerekse biçimi açısından bir kusursuzluk örneği olarak görmekten hiçbir zaman vazgeçmez.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu roman, bir Goriot Baba’nın, bir Langeais Düşesi’nin sürükleyiciliğinden, bir Köylüler’in, bir Eugénie Grandet’nin gerçekçiliğinden, bir Altın Gözlü Kız’ın, bir Sarrasine’in büyülü havasından yoksun görünür; üstelik, belki de günahtan çok erdemin romanı olduğu için yer yer ağır, yer yer gereğinden fazla özenlidir. Bu yüzden olacak, kimileri Vadideki Zambak’ı Balzac’ın başyapıtı olarak nitelerken kimileri de sıradan romanlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Ne olursa olsun, zaman Balzac’ı haklı çıkarır: Vadideki Zambak, Balzac’ın en çok okunan romanlarından biri olur, Balzac’ın en çok okunan romanlarından biri olmak da, belirtmek gerekir mi bilmem, dünyanın en çok okunan romanları arasında yer almak anlamına gelir. Ama, bugün bulunduğumuz noktadan bakılınca bu büyük ilgiyi açıklamak hiç de zor değildir.
Bir kez, Vadideki Zambak on dokuzuncu yüzyıl Fransız yazınının iki büyük yöneliminin, romantizmle gerçekçiliğin kavşak noktasında, aşk izleği çevresinde gelişir: Henriette de Mortsauf’un büyük tutkusuyla görev duygusu arasındaki çileli çırpınışları bu yapıtı, Genç Werther’in Acıları gibi, dünyanın en ünlü aşk romanlarından biri durumuna getirir. Üstelik Balzac, Henriette de Mortsauf’un arı aşkıyla yetinmez: Félix de Vandenesse’in, Lady Dudley’nin, Natalie de Manerville’in tutkuları aracılığıyla aynı duygunun başka biçimlerini de verir. Hepsine de kişilikler, bedenler, toplum ve doğa (özellikle de doğa) arasında içten bağlar kurarak derin bir gerçeklik kazandırır. Öte yandan, İnsanlık Komedyası’nın ünlü önsözünde, “Indre’in bir vadisinde, Madam de Mortsauf’la tutku arasında açılan bilinmedik savaş belki de bilinen savaşların en ünlüsü kadar büyüktür,” diyerek bireysel tutkuyu öne çıkarır görünmekle birlikte Balzac, Vadideki Zambak gibi bir aşk romanında bile, çağının toplumsal olgularını, toplumsal koşullarını yansıtmaya büyük özen gösterir. Böylece, romanda bir bencillik ve anlayışsızlık örneği olarak karşımıza çıkan Mösyö de Mortsauf, büyük devrim sırasında sürgüne gitmek zorunda kalmış, sonra topraklarına geri dönmüş soyluların durumunu somutlaştırır. Balzac gururla vurgular bunu: Mösyö de Mortsauf’un kişiliğinde “sürgün”ün heykelini yükselttiğini, toprağına dönmüş sürgünün bütün özelliklerini tek bir kişide topladığını söyler. Aynı biçimde, Félix de Vandenesse’in XVIII. Louis’yle ilişkileri, toplum içindeki baş döndürücü yükselişi, başardığı işlerse, bize Restorasyon döneminin belirgin özelliklerini, toplumsal törelerin geçirmekte olduğu derin değişimi sezdirir.
Bu arada, Vadideki Zambak’ın en egemen izleklerinden biri “yetişim” izleğidir: Henriette de Mortsauf’un yaşama atılmak üzere Paris’e giden genç sevgilisi Félix de Vandenesse’e verdiği uzun mektup bireyin benzerleriyle ilişkileri, toplum içinde yükselme koşulları konusunda başlı başına bir inceleme niteliği taşır. Félix de Vandenesse de onun gösterdiği yolu izlediği, onun belirttiği kurallara uyduğu ölçüde yükselir. Böylece, Félix de Vandenesse, çocukluğu ve ilkgençliği süresince, kendisini hep ezmiş, hep azarlamış, hep küçümsemiş, hep yanından uzak tutmaya çalışmış ana babasından çok, sevdiği kadının çocuğu, yani, bir bakıma, kendi aşkının ürünü olarak çıkar karşımıza. Bu da romanın belkemiğini oluşturan aşk izleğine bambaşka bir boyut kazandırır.
Baudelaire, “Balzac’ta herkesin bir dehası vardır,” diyordu; Vadideki Zambak, aşkın da yaratıcı bir dehası olduğunu gösterir.