Jack London, macera romanları ve öyküleri yazarı olarak bilinir. Tanıtımdan da çıkartılabileceği gibi, çoğu roman ve öyküsü, doğrudan onun hayat deneyimleri ile, tutunabilme mücadelesi ile ya da kendini hayata dayatma, 'herkes gibi biri olmama' kaygıları ile ilişkilendirilebilir. Bu yönden bakıldığında, London kimi, neyi anlatırsa anlatsın, anlattıklarının içinde az ya da çok kendisi de vardır. Edebiyatçılar, eleştirmenler, onun Martin Eden romanının özyaşamöyküsel roman olduğunda hemfikirdirler.
Bu tür metinleri, yazarın doğrudan kendi adıyla kendini anlattığı 'anı' metinlerinden ayıran yan, son tahlilde bu metinlerin 'kurmaca' oluşudur. Anlayacağımız, yazar istediği kadar kendi hayatının sularında, yaşantı ve birikimlerinde dolansın; metnin malzemesi, başta kendi adı olmak üzere, birebir gerçek ile örtüşmediği sürece, bu metin bir 'kurmacadır,' öteki deyişle anı ya da anıbelge değildir.
Bir şeyi çok iyi biliyoruz: Yazarın 'kurmacada' (edebiyat metninde) bir araya getirdiği, kullandığı malzeme istediği kadar 'gerçek'in hafifçe oynanmış parçalan olsun, diyelim ki, olaylar, kişiler, coğrafya, mekânlar vb., büyük ölçüde 'gerçek'e dayansın, yine de bu özellik o metnin 'gerçekçi' olmasının güvencesini sağlamaz. Tersine, malzemesi alabildiğine tasanmsal, hayali ya da fantastik olandan
derlenmiş bir 'bilimkurgu' romanı ya da öyküsü pekâlâ çarpıcı ölçüde 'gerçekçi' olabilir; bize politik, bilimsel, teknolojik bir sorunsalın, öteki deyişle gerçekliğin kapılarını sonuna kadar açabilir.
Dilimize 'bilimkurgu' diye girmiş olan sciencefiction, aslında bilim-kurmaca anlamına gelmektedir. Kökenleri, 19. yüzyılın gotik romanlarına, fantastik-macera romanlarına, yolculuk öykülerine, hatta bir ucuyla masallara kadar uzanan bilimkurgu, özellikle 'gelecek tasarımları'na yöneldiği yerde, 'ütopya' türüne ya da geleneğine yaklaşır. Yayınevimizce peş peşe yayınladığımız üç büyük, klasik ütopya metni (Ütopya, Yeni Atlantis, Güneş Ülkesi] daha iyi bir gelecek toplumu tasarımlandır. Bu tasarımlar olumlu ise mesele yoktur; geleceğe bakış olumsuz, karamsar ise, karşımızda bir anti ütopya ya da negatijütopya var demektir. Örneğin günümüzde (sinemada) sıkça rastlanan, geleceğin ve teknolojinin olumsuz etkileriyle toplumun bugünkünden çok daha kötü olacağına işaret eden filmler, birer negatif ya da karşı ütopya örnekleridir.
Edebiyatta, Orwell'in çok bilinen 1984'ü ve Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sı, Jack London'ın Demir Ökçe'sinden sonra kaleme alınmıştır. Özellikle 1984, eleştirmenlerce, çağrışım yaptırdığı kapalı bir bürokrasi yönetimine teslim olmuş toplum modeliyle, emek ve çalışma ile kurduğu ilişkiyle ve insanın manipülasyonuna yaklaşımıyla, soğuk savaş döneminde, sırıtan bir antikomünizm propagandasının aracı olarak değerlendirildi.
Bu metinleri önceleyen Demir Ökçe, uzak bir gelecekte topluma yönelik bir tasarım olmaktan çok, yaşadığı günlerin sancılarından hareketle yakın bir geleceğin endişelerine, muhtemel gelişmelerine işaret eden bir roman.