“Eee, ne olacak şimdi ha?”
Ben vardım, yani Alex, yanımda da üç kankam, yani Pete, Georgie ve Dim, ki Dim cidden epey budalaydı ve Korova Sütbarı’nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk, arsız karanlık, buz gibi kış piçlik yapıyordu, ama yağmur yoktu. Korova Sütbarı, katkılı süt verilen bir mekândı ve sizler böyle mekânların nasıl olduğunu belki unutmuşsunuzdur ey kardeşlerim, ne de olsa bugünlerde her şey çabucak değişiveriyor ve herkes çabucak unutuveriyor, pek gazete okunmaması da cabası. Şey, orada sattıkları, içine bir şeyler katılmış süttü. İçki ruhsatları yoktu, ama bildiğimiz sütün içine koydukları bazı yeni şeyler henüz illegal olmadığından, sütünüze sintemesk ve drenkrom gibi çeşitli uyuşturucular koydurabiliyordunuz ve sol ayağınızdaki Tanrı ve Tüm Kutsal Melekleriyle Azizlerini, beyninizin her tarafında patlayan ışıkları, on beş dakika kadar gayet güzel bir şekilde sakin sakin seyredebiliyordunuz. Veya eski tabirimizle bıçaklı süt içebilirdiniz, bu da adamı pislik yapıp yirmiye bir girişmeye hazır hale getirirdi, ki öyküye başladığım akşam içtiğimiz buydu.