"Yemek hazır Büyükhanım," dedim. "Masaya buyurun." Bir şey demedi. Bastonuna dayanmış öyle dikiliyordu. Gittim, koluna girdim, getirip masaya oturttum. Yalnızca mırıldandı. Mutfağa indim, tepsisini alıp getirdim, önüne koydum. Baktı, ama yemeğe dokunmadı. Söylenerek boynunu uzatınca aklıma geldi. Peçetesini çıkardım, kocaman kulaklarının altına uzanarak bağladım.
"Ne yaptın gene bu akşam?" dedi. "Neler uydurdun bakalım?"
"İmambayıldı," dedim. "Dün istemiştiniz ya!"
"Ûğlenki mi?"
Tabağını önüne ittim. Çatalını aldı, söylenerek patlıcanı karıştırdı. Biraz didikledikten sonra yemeye başladı. "Büyükhanım, salatanız da burada," dedim, içeri gittim. Bir patlıcan da kendime aldım, oturdum, ben de yemeye başladım. Biraz sonra, "tuz," diye seslendi. "Recep, tuz nerede?"
Kalktım, gittim, çıkıp baktım, elinin altında duruyor.
"İşte ya tuzunuz!"
"Bu da yeni çıktı," dedi. "Ben yerken niye içeri gidiyorsun?"