"Adını 'ölü' koydular sessizce. Doktorların ağzından çiğnenmiş sakız gibi çıkıveren o hece yüzünde patladı: 'Ex!' Eksildi dünyadan. Başkasının üzerine kolayca yapışırdı 'ölü' etiketi. Hep başkalarının öldüğünü görmüştü ömür boyu. Başkaları, hep başkaları. Değişen bir şey yoktu aslında. Başkalarına göre ölen yine bir 'başkası'ydı. Kendisi."
Kendi ölümünü yazmak üzere yola çıkıp geçmişiyle ve en temel varoluşsal sorunuyla, ölümle, yüzleşen bir Yazar... Sonunun nereye varacağını kestiremediği bir kampanyayı tamamlamaya çalışan başarılı bir reklamcı Rüya... Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkıp Rüya'nın hayatını değiştiren Hayat Hanım...
Birbirini tanımayan üç kişi ve beklenmedik zamanlarda kesişen hayatları... Hayatı ötelere taşıyan ölümün ve aşkın ortak yüzünde gelişen tereddütler ve acılar yumağı. Anlatı kitaplarıyla büyük bir okur kitlesi edinen Senai Demirci, son derece başarılı bir romanla çıkıyor okuyucularının karşısına. Okuru ölüm gerçeğiyle yüzleştirirken ölümle barışmaya da çağırıyor. Ölüm deyince akla üşüşen yok olmak, unutulmak korkularına, ölümden sonrasına dair kaygı ve endişelerimize ayna tutarak bizi hayatın en büyük gerçeğiyle esaslı bir yüzleşmenin eşiğine getiriyor, ölüme bakışımızı olgunlaştırıyor. Öldüğüm Gün, ölümle kazanılacak yeni imkânlara şiirsel bir bakış denemesi, hayatla ölüm arasındaki mahrem aşk hikâyesinin fısıltıları ve iç çekişleri. Yokuş aşağı koşmaya başladı. Hiç sorgusuz kucaklanacağı o pencere önüne doğru uçuyordu. Uzakta, çok uzakta, dünyanın bittiği yer diye bildiği kıyılara baktı bir daha. Uçsuz sınırsız mavinin başladığı yer. Koştukça kulaklarında rüzgârın ıslığı arttı. Büyük bir kâğıt uçurtmaya asılıp bildiği tüm yamaçlardan aşağı süzülme hayaline yapıştı. Ayaklarım kısa aralıklarla yerden kesip zıpladı. Uçabiliyordu. Fındık yapraklarının hışırtısına kızılağaç yapraklarının uğultuları eşlik ediyordu. Arkasına baktı; gidişine alkış tutuyordu gökyüzü. Sessizce izin aldı köy evinin ahşap kapısından. Pencere camları göz kırparak hoş gördüğünü ima etti bu küçük kaçamağını. "Gürgen yanı"nda durdu. Köyde her adres koca gürgene göre tarif edilirdi. "Yaralı gürgen." Gövdesindeki kurşun izlerini aradı. Gürgenin de büyülenmiş gibi seyrettiği o gürültülü törenlerden geriye yetim bir sessizlik kalmıştı. Köyün gençlerini askere gürgen yanından uğurlarlardı. Çatapatlar gürgen gölgesinde patlardı. "Ondörtlü" dedikleri tabancaların kurşunları gürgenin savunmasız yapraklarını yalayarak göğe savrulurdu. Dibinde bir sürü küçük ezik kovan olurdu. Çocukların ağır barut kokusuna tatlı bir macera heyecanıyla razı olup bulunca bayram ettikleri kovanlar.