Ruhbilimsel kaygıların, içinde bulunduğumuz durumla ilgili önemine işaret etmek, benim görüşüme göre ruhbilime hak etmediği bir görevi yüklemeyi gerektirmez. Toplumsal sürecin temel nesnesi bireydir, onun arzulan ve korkulan, tutkuları ve düşünceleri, iyilikte ve kötülükte bulunma istekleridir. Bireyi anlamak için onu, belli bir kalıba döken kültürün kapsamı içinde görmek zorunda olduğumuz gibi, toplumsal sürecin dinamiğini anlamak için de bireyde işleyen ruhsal-mantıksal süreçlerin dinamiğini anlamak zorundayız. Bu kitap, kendisine güvenlik verirken onu sınırlayan bireyselliköncesi toplumun bağlanndan kurtulmuş olan çağdaş insanın, kendi bireysel beninin gerçekleştirilmesi yani, zihinsel, coşkusal, duyusal gizilgüçlerinin anlatımını ortaya koyması şeklindeki olumlu anlamda özgürlük kazanmadığını öne sürmektedir. Özgürlük, ona bağımsızlık ve uysallık getirmiş olmasına karşın, onu soyutlanmış ve dolayısıyla kaygılı ve güçsüz kılmıştır. Bu soyutlanma dayanılmaz bir durumdur; bunun karşısındaki seçenekse, bu insanı ya özgürlüğünün yükünden kaçarak yeni bağımlılıklara ve boyuneğmelere sığınmak, ya da insanoğlunun tekliği ve bireyselliği temeline dayalı olumlu özgürlüğün tam anlamıyla gerçekleşmesi yönünde ilerlemek durumunda bırakmaktadır. Gerçi bu kitap, bir tahminden çok bir tanı — bir çözümden çok bir çözümlemedir, ama kitapta varılan sonuçlar, gidişatımızı etkileyici niteliktedir. Çünkü totaliter güçlere karşı zafer kazanmak amacıyla herhangi bir etkinlikte bulunmak için, özgürlükten totaliterce kaçmanın nedenlerini anlamak gerekmektedir.