Her kitap akılda kalmak, yeryüzünde bir iz bırakmak arzusuyla yazılır. Bu hariç. Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt'ü yazarken benim için esas olan hafızamda bahar temizliği yapmaktı. Ben bu kitabı hatırlamak için değil, unutmak için yazdım.
İnanıyorum ki okurken de öyle olmalı. Kitabı okurken her satır bir öncekinin yerini almalı. Kat üstüne kat inşa eder gibi biriktirerek okumak yerine, daracık bir depoya yeni bir şey koyabilmek için daha evvel orada olan eşyaları boşaltır gibi okunmalı her sayfa. Yani bir önceki sayfayı yok ede ede. Bu kitap ilerledikçe erimeli, kendini sile sile. Öyle ki ortasına gelmeden başı, son satıra varınca da tamamı kaybolmuş olmalı.
Çünkü bu kitap kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekile giden bir haletiruhiye burada incelenen. Bu haliyle elinizde tuttuğunuz kitap bir nevi tanıklık. Ama geçici bir mevsimin, doğumdan sonra gelen bir ara dönemin tanıklığı burada Söz konusu olan.
O mevsimin tıp dilindeki adı: postpartum(ya da postnatal).
Dokuz ay hamile kaldıktan, kokulardan tatlara kadar her şeyi farklı algılamaya, önün sıra giden bir yuvarlacık şişkinlikle paytak paytak yürümeye, ağır hareket etmeye ve daha evvel hiç bilmediğin türden rüyalar görmeye alıştıktan sonra bir sabah uyanıp da bedenini düzlenmiş, incelmiş, yeniden yoğrulmuş bulmak müthiş bir dönüm noktası. Bir günde, bir operasyonda. Bebeğin doğumuyla, anne sevincinden uçuyor elbette. Ama bu arada bedeni keskin bir altüst oluş yaşıyor. Ve henüz toparlanmaya fırsat bulamayan bedene hızla yeni görevler yükleniyor. Postnatal aşama "artık" ile "henüz" arasında bir noktanın adı. Artık hamile olmayan ama henüz anne olduğunu da tam anlamıyla idrak edemeyen kadının arada kalmışlığı, sıkışmışlığı, kafa karışıklığı. Bir eşik. Araftan bir kesit belki de.
Her eşik gibi, bunun da cinleri var. Loğusaya dadanan cinler...
Annelik dünyanın en yaşanılası, en muhteşem lütuflarından biri; güzel ki hem de nasıl. Aldığı tüm övgüleri fazlasıyla hak ediyor. Öylesine benzersiz, öylesine kıymetli... İnsanın yüreğini hamur gibi alıp dönüştüren, kâinatın ritmiyle buluşturan eşsiz bir tecrübe.