Hızla daldım nehrin sularına. Suyun berraklığında kayboldum adeta. Utanç verici günlerin lekesini bedenimden silip atmak istercesine başımı bir süre sudan çıkarmadım. Sonra, sudan dışarı çıktığımda, bir dünya dolusu kirden arınmış gibiydim. Dimiyemi 1 çabucak giyindim, arkama bakmadan koşmaya başladım. Koştukça bütün hayatı, yaşadığım kabus dolu günleri sanki arkamda bırakıyordum. Ormanın derinliklerinde hiç durmadan koştum, koştum, koştum ... En sonunda durdum. Boynum, omuzlarım, göğsüm ter içinde kalmıştı. Bacaklarım yorgun bedenimi daha fazla taşıyamadı ve olduğum yere yığılıp kaldım. Uzun süre soluklanmaya çalıştım.
Daha sonra çaresizlik içinde etrafımda dönüp durdum. Ansızın bir el silah sesi duydum. Yüzümü ellerimle kapayarak kendimi hemen yere attım. "Beni öldürmeniz için size yalvarıyorum," diye yakarmaya başladım. Yakarışlarım cevapsız kaldı. Çevremde bir süre sessizlik hüküm sürdü. Elimi yüzümden çektim, korkarak etrafa bakındım. Ortalıkta, ağaçların dışında bir Allah'ın kulu gözükmüyordu. İçimi büyük bir sevinç kapladı. Ayağa kalktım, tekrar koşmaya başladım. Epey süre koştuktan sonra dizlerimin üzerine çöküp kaldım. Acıktığımı ve susadığımı hissettim; aynı zamanda üşüyordum da. Bir ağacın gövdesine sığındım ve başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gök yüzüne bir nefes ışık üflenmişti sanki. Çiçek ve ot kokuları çoktan havaya karışmış, mis gibi kokan bu hava açlığımı iyiden iyiye kamçılamıştı.