Okuyacağınız, izleri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet öncesi dönemine dayanan, gerçek yaşamdan alınmış, ağıt gibi bir hasret öyküsü. Kırşehir-Keskin'de başlıyor. Öykümüzü dillendirmeden önce kahramanlarımızın köklerini kısaca irdelemenin yararlı olacağını düşünüyorum.
13.-14. yüzyıllarda Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Oğuzların Beydili Boyu'nun Cerid Aşireti, önce Musul, Kerkük civarına yerleşir. Ancak iklim ve çetin doğa şartlarından dolayı Adana, Maraş, Antep vilayetlerini içine alan geniş araziye yerleşmeyi istemektedirler. Yerleşik düzendeki bölge halkının engelleme çabaları yüzünden uzun ve zorlu mücadeleler vermek zorunda kalırlar.
Bu arada, Cerid Aşireti Beyi Mustafa Bey, IV. Murad komutasındaki kuvvetlerle beraber Revan (İran) Seferi'ne (1635-1638) katılır. Cerid Aşireti büyük yararlılık gösterir ve padişahın memnuniyetine mazhar olur.
Ancak yerli halkın şikâyetleri üzerine Beydili Boyu ve Cerid Aşireti Rakka'ya sürülür ve Türkiye'nin Urfa, Suriye'nin Rakka, Irak'ın Ramadi bölgelerine yayılırlar (1690-1691). Şartlar son derece elverişsizdir. Verimsiz topraklar, kavurucu çöl sıcağı, susuzluk... Yanı sıra Rakka bölgesindeki yağmacı Tay ve Urban Araplarına karşı mücadele etmek zorunda kalırlar. Oysa onlar Anadolu'nun serin yaylalarında yaşamayı düşlemektedirler. Devletin aldığı tedbirlere rağmen, aynı yıl içinde yeniden Anadolu'ya göçerler.
1696'da ikinci kez Rakka'ya sürgün edilen Türkmenler, Suriye çöllerinin sıcağına ve sivrisineğine dayanamayarak yeniden Anadolu'ya kaçarlar. Savaşlar, isyanlar, çekişmeler uzun yıllar boyunca sürer gider.
Rakka'dan Toroslar'a, oradan da Kırşehir'e doğru yola çıkan Silsüpüroğlu Aşireti'nin mensup olduğu Ceridler, önlerine çıkan Urban Araplarını ve Avşarları yenerek yollarına devam ederler. Bir süre Orta Anadolu'da kaldıktan sonra, bu kez de Toroslar'a sürülerek Adana Ceyhan yöresine yerleşirler. Ne var ki akılları hâlâ Kırşehir yöresindedir.
Padişah II. Mahmud zamanında Cerid Aşireti Beyi Silsüpüroğlu Ali Bey, Şam'da çıkan isyanı bastırmakla görevlendirilir. Padişahın fermanını alır almaz yola koyulan Ali Bey komutasındaki kuvvetler isyanı bastırırlar. Padişah bu durumdan çok memnun kalır ve Cerid Aşireti'ne istedikleri toprakları hediye eder. Kırşehir yöresindeki serin ve ormanlık bir yayla olan Hamit bölgesine gelerek on yedi köyü içine alan topraklara yerleşirler.
Sonunda, Hamit köyü merkez olmak üzere, Keskin ve civarını mesken tutmayı başarmışlardır. II. Mahmud, 1834'te beylik mührünü, Ali Bey'in oğlu olan, aşiretin o zamanki beyi Osman Bey'e verir.
Romanımızın ilk bölümünün geçtiği yıllarda Keskin'de sosyal yaşam son derece canlıdır. Keskin, Hamit ve civarındaki Türklerle azınlıklar ve aileleri arasında hiçbir sorun yaşanmamaktadır. Komşuluk ilişkileri çok iyidir.