“Tuhaf bir tecrübe miydi?” diye sordu doktor. Evet, dostlarım, hayatım boyunca bir daha asla yaşamak istemeyeceğim çok tuhaf bir tecrübeydi. Böyle bir olayı bir daha yaşayabileceğimi zannetmiyorum, çünkü bu olayın sahip olunan tek bir hayatta bir insanın başına iki kez gelmesi olasılık teorilerine bile aykırı. Bana ister inanın ister inanmayın, ama anlatacağım olaylar tamamen ve fazlasıyla gerçek.
O zamanlar doktorluğa yeni başlamıştım. Kendime Gower Caddesi’nde bir daire tutmuştum. Artık evin bulunduğu caddenin numarası bile değişti ama yeraltı treni istasyonundan aşağıya inerken, yolun sol tarafında, kavisli pencereleri olan tek ev o idi.
Evin sahibi “Murchison” isimli dul bir kadındı. Evi üç tıp öğrencisi ile bir mühendise kiralamıştı. En ucuzu olduğu için en üst kattaki odayı tutmuştum. Buna bile param zor yetişiyordu. Zaten az olan birikimlerim gittikçe tükeniyordu ve her geçen gün yaşamımı sürdürmek için farklı birşeyler daha yapmam gerektiğini anlıyordum. Kendime bir iş bulmam gerekiyordu. Her zaman bilime, özellikle zooloji bilimine karşı güçlü bir eğilimim olduğu için pratisyen doktorluk yapmak için oldukça isteksizdim. Neredeyse artık mücadele etmekten vazgeçip tıbbi angaryalarla uğraşmaya devam edecektim. Ta ki hayatımda dönüm noktası sayılabilecek o olağanüstü olay yaşanana kadar.
Bir sabah uyandım ve gazetemi elime alıp içindekilere göz atmaya başladım. İlgimi çeken bir haber yoktu. Hatta gazetenin sayfaları bana bomboş görünüyordu. Okumaktan vazgeçip gazeteyi masanın üzerine bırakmak üzereydim ki gözlerim birden personel ilanlarının olduğu sayfanın en üstündeki ilana takıldı. Aynen şöyle yazıyordu:
“Tıp personeli aranıyor. Bir veya birkaç günlük bir iştir. Çalışacak kişinin güçlü bir fiziğe, sağlam bir sinir sistemine ve kararlı bir kişiliğe sahip olması zorunlu şartlardır. Entomolojist (böcek uzmanı) olmalıdır. Koleopteristler[1] olması tercih nedenidir. Başvuruların, bugün saat 12.00’den önce, 77 B, Brook Caddesi adresine şahsen yapılması rica olunur.”
Her zaman bahsettiğim gibi, kendimi zooloji bilimine adamıştım. Zoolojinin tüm branşları arasında bana en cazip geleni böcekler üzerinde çalışmaktı. Bokböcekleri ise benim en aşina olduğum böcek türleriydi. Kelebek koleksiyoncularına çok fazla rastlamak mümkündü ama bokböceklerinin daha fazla çeşidi vardı ve bu bölgede daha kolay bulunabilirdi. İşin aslı, bokböceklerine karşı olan ilgimin asıl sebebi buydu ve yüzlerce çeşitten oluşan bir koleksiyonum vardı.
İlanda yer alan diğer şartlara gelince, sinirlerimin son derece sağlam olduğunu biliyordum. Ayrıca fiziksel olarak da güçlü birini arıyorlardı. Ulusal çapta hastaneler arası yapılan ağırlık atma müsabakalarında birincilik almıştım.
Bu iş için ideal kişi olduğum açıkça ortadaydı. İlanı okuduktan beş dakika sonra kendimi Brook Street’e gitmek üzere bindiğim bir arabada buldum.
Yolda giderken, bu meseleyi kafamda evirip çevirmeye başladım. Böylesine ilginç niteliklere sahip bir çalışana ihtiyaç duyulan işin ne olabileceği hakkında tahmin yürütmeye çalıştım. Güçlü, sinir sistemi sağlam, tıp mezunu ve bokböcekleri hakkında bilgi sahibi. Bu birbiriden çok farklı görünen nitelikler arasında nasıl bir bağlantı olabilirdi? İlandaki şartlarlardan bir tanesinde son derece moral bozucu bir gerçek de vardı; bu, kalıcı ve uzun dönemli bir iş değildi. Bir veya birkaç gün yazıyordu. Bu ne anlama geliyordu acaba?
Mesele üzerinde kafa yorup kendimce yorumlar yapmaya çalıştıkça, konu daha da karmaşık ve anlaşılması güç bir hale geliyordu. Sonunda şunu düşündüm; kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Zaten az olan birikimlerim tamamen tükenmişti. İş ne kadar zor olursa olsun, cebime girecek dürüstçe kazanılmış birkaç kuruş için yeni bir maceraya atılabilirdim.