KitabYurdu » Kitab » Roman » Sümeyye Koç - Hercai 2 (Meftun)


Şeçilmişlər Sümeyye Koç - Hercai 2 (Meftun)

ADI:
Hercai II (Meftun)
REYTİNQ:
  • +110
MÜƏLLİF:
JANR:
DİL:
FORMAT:
ÇAP İLİ:
2018
ÖLÇÜSÜ:
277 Kb
Gökyüzü bağrına karaları çalarken, sessiz veryansınların, duyulmayan çığlıkların, dillere pelesenk olmuş içli yakarışların yankıları bir mezar gibi gömülüyordu topraklara. Hafifçe atıştıran kar taneleri masumiyetleriyle semadan salınırken, yeryüzüne düştükleri an kirleneceklerinden habersizlerdi. Kurumuş ağaç dalları soğuk fırtınanın etkisiyle sarsıntıya uğrarken gökyüzü şiddetli ama İstanbul sokakları fazla dingindi.
Sanki o an, tüm dünya sessizdi.
Gönlündeki pervasız yangının sönmesini, sinesine katre katre yağan acıların yitip gitmesini, dermansız kollarına sevdiği kadının kokusunun sinmesini bekleyen yaralı bir adam vardı, gözkapaklarına çöreklenen siyahlığın ardında. O adam, Miran'dan başkası değildi.
Oldukça karanlık ve bir hayli sessiz, bir o kadar da karmaşık bir dehlizde sıkışıp kalmıştı güçsüz bedeni. Kıpırdayamıyordu. Baktığı, gördüğü, duyduğu her şey derin bir karanlığın sarmaladığı boşluktan ibaretti. Her bir uzvu yara bere içinde kalmışçasına acıyordu. Dili tutuk, kelimeleri zemheri bir yokluğa hapsolmuştu. Dudakları ona ihanet etmeyi seçmişti, sessizlerdi.
Şimdi nasıl fısıldayacaktı onsuzluğu, acıdan parçalanmış tarafları?
Çaresizdi. Hiç olmadığı kadar. Hiç olamayacağı kadar.
Pişmanlık, insan ruhunu tıpkı bir zehir gibi acımasızca kuşattığında, yakarışlar yüreğe batan dikenler gibi acıtırdı. Dudaklardan çıkan her fısıltı bir mızrak, her bir gözyaşı bıçak yarası gibi gelirdi. Yaşamıştı, biliyordu Miran. Aylar boyunca, her Allah'ın günü... Yudum yudum içtiği pişmanlık, benliğini saran kötü duyguların kuyusunu kazıyordu o günlerde. Tam da o anlarda... Karanlık gecesine ansızın bir hilal düşüverdi.
Boğuk fakat oldukça tanıdık bir ses işitti. Gözkapaklarına çizilen kuzguni hareli genç bir kadının portresi, günlerce verdiği ölüm kalım mücadelesinde onu hayata bağlayan yegâne nedendi. Gözlerini aralayamıyordu. Buna gücü yoktu. Fakat hayallerini süsleyen o kadını zihninden silemiyordu da. Uzun süredir bağlı olduğu karanlığı delip geçen o nahif ses, tüm umutsuz hislerinin buz gibi çatırdayıp kırılmasına neden oldu. Tuhaftır ki içinde ağlama duygusu titreşiyordu. Bir adam, gözleri hayata küsmüşken de, elleri ölüme yalvarırken de ağlayabilirdi.
Uzun zamandır beklediği iki kelime, şimdi o tepkisiz bir haldeyken değmişti kulaklarına. Bu halde mi olması gerekiyordu? Duyabilmek için aylarca çırpındığı o iki kelime için ömründen mi olması gerekiyordu? Yaşattıkları için bir bedel ödemesi şartsa eğer, Miran o bedeli çok ağır ödemişti. Ağır bir yaşam mücadelesi altında, geçmişin üzerine akan kirli duyguların tutsağında, yüreğini kasıp kavuran yakıcı bir sevdanın kollarında canına mal olacak bir bedel ödemişti.