Anlatacağım hikayelerde bu insanların bu kerte kurnaz ve akıllı olduklarını bilseydim, kesinlikle yazmaya kalkmazdım.
Küçükken bir okul arkadaşım vardı. Esmer, temiz kalpli, iyi bir çocuktu; Piojo derdik. Ne babası, ne de anası vardı, taparcasına sevdiği ablasının yanında oturuyordu.
Kıpkırmızı yanakları olan bu kızı, hepimiz sever, sayardık.
Arasıra bize, domatesli, peynirli sandviçler yapardı. İşte bu Piojo ile ablasının oturduğu evdeki mutfağın musluğu bozulmuş, su akmaz olmuştu. Yemeğe koydukları ve içtikleri suyu tuvaletteki musluktan alıyorlardı. Musluk dediğimiz de, yerden bir iki parmak yüksek, ince bir boruydu. Hele su azaldı mı, avuç avuç yerden toplamaktan başka çare yoktu. Piojo’nun ablası hiçbirimizi tuvalete sokmazdı. Bir seferinde, biriktirdiği suyun içine bir avuç kurbağa yavrusu atmıştık da kırmızı yanaklı kız bize ne kızmıştı!
Bu olay belki size pek tuhaf gelir ama, ben öyle düşünmüyorum. Bu da bir çeşit kurnazlık sayılır. Epeydir edep, terbiye çerçevesinde düşünüyorum da, hala bu kırmızı yanaklı kıza orospu ve arasıra bize birkaç kuruş veren Piojo’nun amcalarına da, onun müşterileri demek gelmiyor içimden.
Bütün bunlar başlangıç değil, sonuç oluyor. Bu hikayeleri gerçek olduğu ve beğendiğim için yazdım. Edebiyatçı geçinenlerin çoğu bu insanların sadece kaba taraflarını görmüş, onların yoksulluğuyla alay etmiştir. Onları
unuttum, hatırlamıyorum bile. Fakat bir daha bu temiz kalpli, gözleri istek ve doğruluk dolu, candan insanların böyle ilkel yanlarını göstermeye çalışmayacağım. Eğer, başlarından geçen birkaç olayı anlatmakla kötülük ettimse onlardan özür dilerim. Böyle bir şeyin bir daha tekrarlanmayacağından emin olabilirler.
Adios, Monte.