Bir sanat eserini kalıcı kılan şey nedir? Belli dönemlerde çok okunan bazı eserler neden bir iki kuşak sonra tamamen unutuluyor da diğer bazıları değişen şartlara ve zamana rağmen dimdik ayakta kalabiliyorlar? Sözgelimi Sovyetler devrinin devlet destekli bazı çok meşhur yazarlarını niçin şimdi hiç kimse hatırlamıyor yahut hatırlamak istemiyor.? Babanlı Vidadi Yusif oğlu’nun, Azerbaycan’ın guzide eğitim kurumlarından biri olan, Azerbaycan-Türkiye bilimsel ve kültürel ilişkilerine katkıda bulunan Qafqaz Üniversitesi öğretim üyelerinden Erdal Karaman tarafından Türkiye Türkçesine aktarılan “Vicdanlar Susanda” isimli romanı okuyucuya bütün bunları yeniden düşünmek için iyi bir fırsat sunuyor. Bir araştırma merkezindeki hocaların iç çekişmeleri etrafında gelişen “Vicdanlar susunca” bu merkez nokta etrafında neredeyse insani konuların tümüne yer veriyor: Akademik ahlak, aşk, vefa, sadakat, kıskançlık, yalan, şöhret, güç, kin, fedakarlık… Kısaca iyi ve kötü olan hemen her şey… Romanda akademinin iyi tarafını hak edilmiş bir şöhret sahibi olan Profesör Söhrab ve onun gayretli asistanı
Vugar temsil ediyor. Karşı tarafta ise bilimsel ahlakı şahsi ihtiraslarına kurban eden ve bunu yaparken de siyaseti arkalamış olan Profesör Beşir Bedirbeyli bulunmakta. Yaşlı kuşakla genç kuşak arasındaki bir yaş dilimini temsil eden Ziya Leleyev ise hakim güce göre saf değiştiren bencil pragmatizmin somutlaşmış hali. Profesör Bedirbeyli rakibi olan Profesör Söhrabı sindirmek için onun genç asistanı Vugar’ı ezmek ve bilimsel başarılarını söndürmek ister. İlke tanımaz mücadele metotlarıyla birçok yardımcı bulmayı da başarır. Bütün bunlara mukavemet etmekte olan Profesör Söhrabı yıkan nihai darbe kendi evinden gelir. Adıyla karakteri ilginç bir ironi teşkil eden eşi Merhamet, bir zamanlar zorla elde ettiği kocası gibi şimdi de kızı için onun genç asistanı Vugarı ayartamayı kafasına koymuştur. Ancak Arzu’yu seven damat adayı buna yanaşmayınca Merhamet onu iftiralarıyla cezalandırmaya kalkar. Vugarın tezinin görüşüldüğü celsede okunan bu iftira mektubu bir yandan Söhrabı can evinden vururken diğer taraftan Vugarın Üniversiteden uzaklaştırılmasını sağlar. Genç asistan işiyle birlikte nişanlısını da kaybeder. İki perdeli bir tiyatroya benzeyen eserde ilk celse kötülüğün zaferiyle sonuçlanmış gibidir. Ancak iyiliğin temsilcileri sarsılmışlar; fakat yıkılmamışlardır. Hem Söhrab hem de Vugar çok geçmeden kendilerini toplar ve daha donanımlı olarak tekrar mücadele alanına dönerler. Sonuçta hikaye aradaki bazı trajediler bir yana Vugarın ve hocasının parlak zaferiyle sonuçlanır. Bu sarsıcı romanı bitirdiğimde uzun yıllardır Üniversitenin entrikalarını yaşamış biri olarak okuduklarımla yaşadıklarım arasında ne çok benzerlik olduğunu hayretle gördüm. İşte bu tesbit benim için en baştaki sorularımın cevabı oldu. Eldeki roman yazılalı neredeyse iki kuşak geldi geçti. Şimdi yirmi yaşında olan gençler eserde bahsedilen siyasi rejimi ne yaşadılar ne de gördüler. Buna rağmen roman günümüz gençleri tarafından da hala ilgiyle okunuyor ve beğeniliyorsa bunu eldeki eserin çağının şartlarını aşan evrensel mesajlarında ve ilk insandan beri hiç değişmeyen insan tabiatını işlemekteki başarısında aramak gerekir.