Bozkurt, daha Mustafa Kemal’in sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. 1932’de yayınlandığında bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük yankılar uyandırmış, İsmet inönü başkanlığındaki bakanlar kurulu kararıyla yurda girişi yasaklanmıştı. Menderes hükümeti döneminde ‘Atatürk Aleyhine işlenen Suçlar Hakkında Kanun’un çıkarılmasından sonra (1951) bu yasak adeta katmerlendi. Bu yüzden olsa gerek, aradan geçen bunca zamana karşın Türkçeye çevrilmesi mümkün olmadı.1
Bütün bunlar kitabın ilgi odağı olmasını önleyemedi; ingilizce bilip de bir şekilde Bozkurt’a ulaşmayı başaranlar kitabı okudular. Aralarından bazıları Atatürk aleyhinde kulaktan kulağa yaygınlaştırmaya çalıştıkları propagandalarına onu basamak yaptılar. Böylece geçen yıllar içinde kitabın çevresindeki sır halesi genişledi, genişledi ve bugünkü boyutlarına vardı.
Çeviri faaliyetini bir sanat olmaktan öte, bir misyon olarak değerlendirdiğimden, Türkiye’nin hâlâ ilgi odağı olmayı sürdüren ölümsüz lideri hakkındaki bir biyografinin, toplumun yalnızca ayrıcalıklı kesimine özgü bir oyuncak gibi kalmasının haksızlık olacağı inancındaydım. Kimi zaman son derece tarafgir, öznel değerlendirmeleri barındırsa da Bozkurt’un çevresindeki gizem çemberinin kırılmasının, Mustafa Kemal imgesine hiçbir şekilde zarar vermeyeceği gibi, yazarın da teslim ettiği yeteneklerini bir kez daha sergileyeceğine inanıyordum.
Bu kitabı yayınlamak konusunda bizi teşvik eden bir başka etken, Kılıç Ali’nin anılarında Mustafa Kemal’in de bu kitabın yayınlanmasında bir sakınca görmediğine ilişkin şu paragraf oldu:
“Armstrong ismindeki meşhur bir Türk düşmanının yazdığı kitapta, Atatürk’ün aleyhinde bazı kısımlar vardı ve bunun için de hükümet tarafından memlekete sokulması menedilmişti.
Atatürk merak etti. Kitabı getirtti. Bir gece sofrada geç vakte kadar tercüme ettirerek okuttu, dinledi.
Armstrong, Atatürk’ün herkesçe malûm olan içkisinden bahsediyor ve bunlara garazkârâne mütalâalarını da ilave ediyordu. Fakat bunları sayıp dökerken de memleketin herhangi bir felâketi veyahut memleketini ve milletini alâkadar edecek herhangi mühim bir hadise zuhur etti mi, onun içkisini de eğlencesini de bir tarafa bırakıp pençesini hadiselerin üzerine atarak aslan gibi kükrediğini de belirtip yazmayı ihmal etmiyordu. Atatürk kitabı sonuna kadar dinledikten sonra;
‘Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız sefahati eksik yazmış, bu eksiklerini ben ikmal edeyim de kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun!’ diye latife etmişlerdi.”2
Yalnızca bu sözler bile Bozkurt’un çevirisini haklı kılmaya yeter. Dahası, Mustafa Kemal’in sözünü tutup, kitaba ilişkin kimi düzeltmeleri yaptığı ve bunların Necmeddin Sadak’ın kaleminden Akşam gazetesinde yayınlandığı3 göz önüne alındığında, bu “lâtife”nin adeta “vasiyet” e dönüştüğü söylenebilir. -Elinizdeki kitabın sonunda bu düzeltmeleri bulacaksınız.4
Son yıllarda toplumsal dönüşüm eksenin laiklik/şeriatçılık çatışmasında odaklanması, Milli Mücadele günlerinin ve Atatürk’ün yeni bir gözle değerlendirilmesi modasını da başlattı. Özünde olumlu bir gelişmeydi bu. Ancak, söz konusu çatışmanın aktörlerinden kimi çevreler, 12 Eylül döneminde doruğuna ulaşmış içi boş “Atatürkçülük” kampanyası sonucu oluşan toplumsal bezginliğin beslediği unutkanlıktan yararlanmaya giriştiler.
işte, kitabı yayınlama kararımızdaki bir başka etken de Mustafa Kemal Atatürk’ün, sözleri özdeyişleşip kitaplara yazılan, heykelleri okul bahçelerini, fotoğraşarı resmi dairelerin duvarlarını süsleyen siyasal bir kişilik olmaktan öte, etten kemikten yapılmış, zaafları ve hataları da olan bir insan olduğunu anımsatmak. Dokunaklı ağıtlarla çocuk beyinlerine kazınmaya çalışılan sahte Atatürk sevgisinin yerini, inanılmaz azmi ve tartışılmaz cesaretiyle ülkesini içine düştüğü felâketten kurtarmayı başarmış, günahları ve sevaplarıyla canlı, gerçek bir Mustafa Kemal Atatürk’e duyulan akılcı bir sevginin alması, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bozkurt’un bu noktada işlevsel olacağı, yani ölümünden bu yana içi boşaltılan Atatürk imajının ete kemiğe bürünmesini sağlayarak, Türkiye’nin önemli dinamiklerinden birini oluşturan Kemalizm’i tazeleyeceği inancındayım.