Harem, padişahın evi olmakla birlikte oldukça disiplinli bir hiyerarşik düzeni de içermekteydi. Birinci bölümde bu hiyerarşik düzen anlatılmakla beraber bu düzeni oluşturan valide sultan, haseki sultan ve sultan kızları ile harem görevlileri hakkında da bilgiler verilmiştir. Valide sultanın görevleri, yetkileri, maiyeti, elde ettiği siyasi kazanımlar ve bu kazanımların yitirilmesine neden olan amiller ortaya konulmaktadır. Padişah kadınları olan hasekiler ve baş kadın efendilerin bu makama hangi aşamalardan geldiği, bu aşamalar hakkında bilgi verilerek (ikbal, has odalıklar, gözdeler, peykler) anlatılmaktadır. Yine padişahların kızları olan hanım sultanlar hakkında bilgi verilmekte ve onların ilk etapta siyasi mahiyet taşıyan evlilikleri, bu evliliklerin Osmanlı İmparatorluğu’nda yol açabileceği sorunlar üzerinde durulmakta ve bu sorunların analizi yapılarak Osmanlı Devleti’nin bu soruna nasıl çözüm bulduğu dile getirilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemin en büyük ve tek süper gücü olarak varlığını sürdürürken, onun bünyesinde barındırdığı harem dairesi ve kurumu da bu büyük imparatorluğa paralel olarak ihtişam içerisinde idi. Cariyelerle dolu olan haremde sadece padişahın kadınları, anneleri ve kızları bulunmuyordu. Bunların yanı sıra hizmetçi cariyeler ve bu cariyeleri yöneten kadınlarda haremin en etkin görevlileri arasına giriyordu. İşte birinci bölümde onlar hakkında da bilgi verilmekte ve harem dışı siyasi ilişkileri, kazandıkları gücün kaynağı ortaya konulmaktadır. Büyük ölçüde harem ve harem içinde ki hiyerarşik düzenin ve bu düzen içerisindeki kadınların ele alındığı birinci bölümde yararlanılan kaynaklar, bu konuda çok fazla eser ortaya konulmamasına rağmen genellikle Osmanlı Harem’i Hümayun’u ile ilgili eserler olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu kurulduğu 14. yüzyılın başlarından 16. yüzyılın sonlarına kadar oldukça büyüme göstermiş ve üç kıtaya da hâkim olabilmişti. Ancak 16. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti’nde daha önce rastlanılmayan bir durum gerçekleşmiş ve kadınlar siyasi bir hüviyet kazanmaya başlamışlardı. İşte ikinci bölümde Osmanlı Devleti’ni inhitat (çöküş) dönemine sokan veya o döneme girmesine zemin hazırlayan “Kadınlar Saltanatı”nın oluşmasına neden olan amiller ortaya konulmakta ve bu sebepler ortaya konulurken Osmanlı düzenin nasıl bir değişim gösterdiği süreçler halinde analiz edilmektedir.
Osmanlı Devleti padişahları ilk evliliklerini Rum kızları ile ve yerel Türk kızları ile gerçekleştiriyordu. Özellikle Orhan Bey dönemi ile birlikte Bizans, Osmanlılarla yakın ilişki kurmak istemiş ve bu ilişkileri akrabalık düzeyine çekmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti padişahları, Bizans taht kavgalarında adeta bir denge unsuru haline gelmiş, kardeşler arası kavgalarda taraf olmuş ve yakınlık gösterdiği imparatorun kızı veya kız kardeşi ile evlenme yoluna gitmiştir. Osmanlı padişahlarının evliliklerinin, bu evliliklerin değişim süreçlerinin ortaya konulduğu üçüncü bölümde, bu evliliklerin siyasi boyutu vurgulanmakta ve Osmanlı’nın imparatorluğa geçişi ile birlikte hanedanlar arası siyasi evliliklerin sona ermesinden bahsedilmektedir. Fatih Sultan Mehmet ile sistemleşen devşirmelik, cariyelik sisteminin geliştirilmesi sonucu Osmanlı padişahlarının evlilik sisteminde meydana gelen değişim, bu değişimin ortaya çıkardığı sorunlar, bu sorunların temsilcisi olan Hürrem ve onun entrikaları yine bu üçüncü bölümde ele alınan konular arasındadır. Bu bölümde yine Hürrem’in haleflerine oluşturduğu emsaller vurgulanmış, Hürrem’in entrikalarının yol açtığı sıkıntılardan bahsedilmiştir. Üçüncü bölümün oluşturulmasında yararlanılan kaynaklar genellikle Osmanlı kadın sultanlarını ve Kanuni dönemi olaylarını anlatan eserler olmuştur.
II. Selim ve III. Murat döneminde, zaten Hürrem ile birlikte başlayan siyasi iktidara kadın müdahaleleri daha yoğun bir şekilde görülmüştür. Bu dönemin en büyük kadını Yahudi asıllı olan ancak bir kısım tarihçilerin Venedikli ve İtalyan olduğunu öne sürdüğü, gerçekte Safiye Sultan ile sık sık karıştırılan Nurbanu Sultan’dır. Kadınlar Saltanatı denilen dönem esasında Hürrem’le değil Nurbanu Sultan ile birlikte kurumsallaşmış ve bu kurumun başına da Valide Sultanlık makamı oturtulmuştur. İşte bu makama ilk oturan ve resmi olarak valide sultan unvanı verilen kişi Nurbanu Sultan olmuştur. Kadınların unvanları bu derece büyüyünce ve buna paralel olarak harem kadınlarının etkinlik ve nüfuzları arttınca, eşyanın tabiatı gereği bu kurum içinde bir nüfuz mücadelesi yaşanmış ve padişah iki rakip kadın grubu arasında kalmıştır. Dördüncü bölümde II. Selim ve III. Murat dönemi Kadınlar Saltanatı, içerik olarak bu nüfuz mücadelesi içinde anlatılmakta ve kaynana (Nurbanu Sultan) ve gelin ( Safiye Sultan) çatışması tüm yönleri ile ele alınmaktadır. Osmanlı kadın mücadelelerini en etkili şekilde anlatan Ahmet Refik Altınay’ın “Kadınlar Saltanatı“ adlı eseri bu dönemin anlatımında temel teşkil etmiştir. Bunun yanında o dönemde yaşamış olan müverrihlerin eserleri veya onlardan aktarılan eserlerden de faydalanılmıştır.
Osmanlı tarihine bir kadın olarak oldukça tesir bırakan ve üzerinde çok sayıda hikâye, roman yazılan ve ilmî araştırma yapılan Safiye Sultan’ın valideliğinin beşinci bölümde tek başına ele alınması uygun görülmüştür. Bu bölümde Valide Safiye Sultan’ın oğlu III. Mehmet üzerinde ki etkileri teferruatıyla anlatılmakta, bir kadının ne denli nüfuz kazanabileceği ortaya konulmakta ve buna ek olarak kadınların dış politikadaki etkileri dile getirilmektedir.
17. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti veraset sisteminde yavaş yavaş bir takım değişimler görülmüştür. Bu değişim sürecinde kadınlar ve özellikle Kösem Sultan’ın rolü oldukça önemlidir. Kösem Sultan’ın içinde oluşmaya başlayan iktidar hırsının yol açacağı sorunların anlatıldığı altıncı bölümde, Kösem Sultan’ın hasekilik dönemi ve bu dönem içerisindeki faaliyetleri ele alınmakta, Kösem Sultan’ın kendine ve oğullarına iktidarı hangi usullerle hazırladığı irdelenmektedir. Bir kadının kayınbiraderi I. Mustafa’yı tahta geçirmek suretiyle Osmanlı veraset sistemini radikal olarak değiştirmesi üzerinde durulmakta, Kösem’in planları ve politikaları yer yer ayrıntılı şekilde tahlil edilmektedir.
Osmanlı’da I. Ahmet’in ölümünden sonra sadrazamlar ve padişahlar fırtınası yaşanmaya başlamıştır. Politik olarak en istikrarsız ve kargaşalı dönemi teşkil eden dört yıl içerisinde I. Mustafa iki kez tahta çıkarılıp indirilmiş, II. Osman vahşice şehit edilmiştir. Yedinci bölümde, bu hadiselerle birlikte yeniçerilerin artan nüfuzu ve bunun etkisiyle gelişen olaylar, şiddetlenen kargaşa ele alınmıştır. Artık saltanat naibesi olarak tarih sahnesine çıkan Kösem Sultan’ın etkileri ve faaliyetleri, bu bölümde ayrıntılı şekilde incelenmiş ve ortaya konulmuştur. Bu bölümde, IV. Murat’ın değişim süreci, validesi Kösem’i iktidardan uzaklaştırması, isyanlara yönelik faaliyetleri, kadınların bozmuş olduğu düzeni iyileştirme çabaları, tarihe kadın müptelası bir padişah olarak geçen Sultan İbrahim’in sefihane yaşamı, bunun Osmanlı Devleti’nde meydana getirdiği sorunlar zincirine yer verilmekte, Kösem Sultan’ın faaliyetleri ve entrikaları bu hadiselerle ilişki olarak tahlil edilip ortaya konulmaktadır.
Tarihe Kadınlar Saltanatı olarak geçen kavramın hiçte boş yere kullanılmadığını ispatlayan olayların yaşandığı IV. Mehmet dönemi olayları ve bu olaylar içerisinde Kösem Sultan’ın yeri, sekizinci bölümün ana temasını oluşturmaktadır. Ayrıca Kösem’i ölüme götüren nedenler ve ölümünden sonra ortaya çıkan yeni güç unsurları ve bu güç unsurlarının ezici baskısı altında kalan Turhan Sultan’ın zor anları ve bu vaziyetten kurtulma çabalarına yer verilmektedir. Nihaî olarak, “Kadınlar Saltanatı”nı sona erdiren faaliyetler üzerinde durulmaktadır. Köprülü iktidarının Osmanlı ve Osmanlı nüfuzlu kadınları için bir dönüm noktası teşkil etmesi, Kösem Sultan’ın trajik sonun bir emsal oluşturması ve kadınların bundan sonra iktidar merakı içerisinde olmamalarını sağlayan etmenler ortaya konulmaktadır.